2015 genel seçimleri yaklaşırken Türkiye muhalefetinde karamsar bir hava sezmemek mümkün değil. Sanki bir devrin sonu kapanıyor bu seçimlerle. Sizi bilemem ama benim hislerim bu seçimin parlamenter sistemin son seçimi olabileceği yolunda.
Cumhurbaşkanlığı sarayında oturan Erdoğan’ın her geçen gün artan müdahaleci tutumu, yolsuzluk yaptığı iddia edilen bakanların AKP milletvekillerinin oylarıyla Yüce Divan’dan kurtulmaları, milli güvenlik gerekçesiyle iptal edilen metal işçileri grevi, hemen akla gelen yakın zamandaki olumsuzluklar. Bunları bir de son iki üç senede iyice artan genel baskı, kutuplaşma ve toplumsal şiddet bağlamında düşündüğünüzde yakın gelecek için iyimser olmak biraz gayret gerektiriyor. Komşu Yunanistan’da SYRİZA’nın zaferi tıkanan sistemlerde toplumsal muhalefetin yeni birliktelikler ve işbirlikleri yaratarak ülkenin önünün açılabileceğini gösterdi. Yani gayret edince oluyor.
Peki, Türkiye’de SYRİZA benzeri bir birliktelik sözkonusu olabilir mi? Böyle bir birlikteliğin doğal bileşenleri ister beğenin ister beğenmeyin CHP, HDP ve Birleşik Haziran Hareketi olacaktır. HDP ve CHP’nin ortaklaşması durumunda AKP’nin önümüzdeki seçimlerde sandalye sayısı büyük ölçüde düşecek, parlamenter rejimin ve dolayısıyla çoksesliliğin yeniden önü açılacaktır. Ne var ki şu anda böyle bir birliktelik mümkün gözükmüyor. HDP’nin parti olarak seçimlere gitme kararı büyük bir risk. Bu riskin ise yarayıp yaramayacağından emin değilim. Yüzde onluk baraj olmasa HDP’nin kararı hakkında herhangi bir tartışma olmazdı. Ne var ki HDP’nin barajı aşamaması durumunda bölgedeki milletvekillerinin AKP’ye gideceği, ve bu milletvekili sayısıyla anayasa değişikliği için yeterli sayıya ulaşma olasılığının artacağı da bir sır değil. Her ne kadar kendilerinin başarılı olmasını istesem de son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın yakalamış olduğu ivmeyi HDP’nin bu seçimlerde yakalama olasılığı uzak gözüküyor. Öte yandan bu kararın AKP’yle süregelen barış görüşmelerine eksenli danışıklı bir karar olduğu yönünde söylentiler HDP’nin işini kendi geleneksel seçmen kitlesi dışında zorlaştırıyor. Özerklik karşılığında Erdoğan diktatörlüğü denklemine bu ülkede acı çekmiş hiçbir Kürt politikacının razı olacağına inanmadığım için bunu sadece söylenti kabul ediyorum.
HDP eğer kendine söylediği kadar güveniyorsa demokratik cephenin önünü açmalı, CHP’yle işbirliği yollarını daha açıktan aramalı ve Birleşik Haziran Hareketi’nin bileşenlerine daha fazla kulak kabartmalı. Sistem dönüştürücü bir parti olarak HDP’nin yapması gereken sisteme oynamak değil sistemi oynatmak olmalı. Bu da ancak işbirliğiyle mümkün olur. Türkiye özgürleşmeden Kürt sorununun çözülmeyeceği gün gibi ortadayken HDP’nin tüm varını yoğunu verdiği sözlerin çoğundan dönen Erdoğan gibi otoriter kimlikte bir politikacıyla olan müzakerelere vermesi şu anda yanlış bir karar olarak gözüküyor. Erdoğan ve ona biat edenler bu seçimlerde istediklerini alır, Meclis’teki sandalye sayılarını anayasa değişikliğine yetecek rakama ulaştırırlarsa bu aynı zamanda parlamento dışı kalmış Kürt hareketinin de krize girmesine neden olur. O nedenle çok geç olmadan demokratik bir cephe oluşturulmalı, perde kapanmadan.
@UlasDogaEralp
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: