
Profesyonel hakemlik (2)
Geçen hafta profesyonel hakemliğin İngiltere’den kopyalandığını ve hakemlerin maaş + maç başı prim alacağını anlatmıştık. Mevcut sistemde hakemler sadece maç başı ücret alıyorlar. O nedenle aldıkları ücrete prim denmiyor ama prim sisteminden daha kötü. Günlük yevmiye usulü çalışan işçi gibi para kazanabilme adına her maç için seçilmeleri lazım. Seçilme baskısı ile taviz kaçınılmazdır. Hakemin tarafsız olabilmesi için üzerindeki baskı minimum olmalıdır.
Bir sistemi yurtdışından alırken hatalarıyla birlikte bire bir kopyalamak bize mahsus bir özellik. Her ne kadar profesyonel hakemlik dense de, hakemin maç başı ücret alması profesyonellik kavramını ticari olarak değerlendirdiklerini gösterir. Bu, kapitalist sistemin genel bakış açısıdır. Özel sektörde performansı artırmak için primler ile teşvikleri artırırsın, daha fazla gelir elde etmek isteyen personel işe motive olur, performans artar. Kapitalizmi tüm sosyal kurumları ile yaşayan “Batı” için profesyonel hakemlikten özel sektör mantığı ile verim alma ihtimalleri daha yüksek görülebilir. Ancak, bu sistemi adamakıllı uygulayan İngiltere’den başka örnek olmadığı gibi, hakemlerin performanslarının da diğer liglere kıyaslandığında elle tutulur bir fark oluşturmadığı açık.
Hâkim ve hakem aynı kelime kökünden gelen iki kurumun prim ile iş yapması, adaletin temeline aykırıdır. Hâkimlerin baktıkları dava başına prim aldıklarını düşünün, adaleti prim ile dağıtamazsınız. Ne kadar çok davaya bakarsa o kadar fazla maaş alması, hâkimi sürümden kazanan esnaf durumuna düşürür.
Aslına bakarsanız Batı demokrasilerinde adaletin para ile yakın ilişkisi vardır. Yüksek avukat ücretleri ve yargılama giderleri, bir noktada davacı ile anlaşma sağlamaya iter sizi. Bunun en güzel örneği ABD’deki Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sayısıdır. İç hukuk yollarını tüketmek için yüzbinlerce dolar harcamanız gerekir ki, en son aşamada Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilesiniz. “Batı” demokrasisinin en önemli eleştiri konusu budur. Kesinlikle adil yargılama var ancak paran kadar. Çok güncel bir örnek ile pekiştirelim:
İngiltere’de 87 yaşında hayatını kaybeden bir adam, Türk bakıcısına 1 milyon sterlin (3 milyon 850 bin TL) miras bıraktı. Çocukları bakıcının babalarını kandırdığını iddia ederek dava açmak istedi. Ancak mahkeme giderlerinin yüzbinlerce sterlin olacağını öğrenince 50 bin sterline anlaşma yoluna gittiler.
“Batı” demokrasileri adalete kapitalist açıdan bakar ve bu bakış adaletin temelini dinamitlemektedir.
İngiltere’den alınan profesyonel hakemlik, zaten yanlış bir uygulama olan hakemin maç başı ücret almasını, maaş + maç başı ücret hâline dönüştürmekle bir yenilik getirmiyor. Sadece mevcut hakemleri daha zengin hâle getiriyor. Aylık ücret garantisi olan hakemin kararlarında tarafsızlığını bir nebze daha artırması muhtemeldir. Ancak, gelirini ikiye belki de üçe katlayacak maç başı ücreti elde edebilmek için “kimseyi kızdırmaması” gerekir ki, bu durum tarafsızlığın ruhuna terstir. MHK üyeleri her ne kadar TFF tarafından atansa da, üyeler istifa etmediği veya çekilmedikleri sürece yerine atama yapılamaz. Yani tam bağımsızlık. Ona rağmen hakemlerin karar alırken yaşadıkları aşırı baskıyı çok rahat görebiliyoruz. Aynı bağımsızlığın uygun miktarda sabit maaş ve bozulması hâlinde yüksek tazminat içeren en az üç yıllık sözleşme ile hakemlere sağlanması gerekir. Hakem kendisine görev verilse de, verilmese de aynı parayı kazanmalıdır ki, kararlarında sadece vicdan mekanizması geçerli olsun. Üç yıllık uzun süre zarfında fiziksel şartlar nedeni ile hakemlerin üzerindeki azalan baskı, bütün hakemlerde benzer seviyede tarafsızlık meydana getirecektir. Bu duruma alışmak zorunda olan spor kamuoyu, üç yıl sonra tekrar sözleşme imzalanacağı zaman, aynı şartlar başka hakemlere sağlandığında sonucun benzer olacağı öngörüsü ile, tecrübesiz hakemler yerine öncelikli olarak mevcut hakemlerle sözleşme imzalayacaklardır. Tarafsızlığa son bir örnek:
Cumhuriyetçi Baba Bush tarafından ABD Anayasa Mahkemesi’ne muhafazakâr olduğu için 1990 yılında atanan (üyeler kendileri çekilmediği sürece ölünceye kadar görev yapar) David Souter, bağımsızlığın verdiği güç ile muhafazakârlığın aksine mahkemenin en liberal hâkimleri arasına girerek, özellikle kürtaj lehine verdiği oy ile Cumhuriyetçiler arasında hayal kırıklığı meydana getirmiştir.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: