Pazartesi , 1 Haziran 2015
Anasayfa » Yazarlar » Seçimden sonra
Seçimden sonra

Seçimden sonra

Türkiye’de artık, seçim dönemleri bir nevi “afyon” görevi görüyor. Zira seçim döneminde kızışan politik kampanyalar, “demokrasi illüzyonu” yaratıyor.

 

Medyada, sanki ortada ciddi bir “siyasi bir tartışma” varmış gibi bir hava esiyor. Medyanın ne kadar politize olduğunu, dolaylı sansür ve otosansürün medyayı nasıl avucunun içine aldığını, medyatik siyasi tartışmaların da “dar alanda kısa paslaşmalar” şeklinde geçip gittiğini unutuyoruz.

 

Son yıllarda, ama özellikle son bir yılda yasalaşan “terminatör kanunların” varlığını görmezden geliyoruz. “MİT Yasası”, “Makul Şüphe Yasası” olarak bilinen ve gözaltı- tutuklamaları çok daha kolay hâle getiren 6572 Sayılı Kanun, “İnternet Yasası” ve tabii meşum “İç Güvenlik Yasası”.

 

Sadece İç Güvenlik Yasası bile başlı başına, bir ülkenin demokrasisini yok edecek sertlikte bir kanun. Seçimler açısından bakarsak; bu yasanın, valilerin, hâkimiyet alanları içinde hem savcı, hem güvenlik güçleri komutanı, hem istihbarat şefi konumunda davranabilmelerini sağlayacak düzenlemeler içerdiğini anımsatalım.

 

Bu kanunların olduğu ülkede, nasıl olup da, adil ve şeffaf bir seçim sürecinden bahsedebiliriz?

 

Afyonu çekip, “sandık, umutmuş” gibi yapıyoruz ama seçim sonuçları, birçok kişi için sürpriz olacak gibi. Şu an benim gördüğüm siyasi tablo değişmez ve seçimlere aynen yansırsa, sandıktan statüko çıkacak.

 

Aslında aksi olursa şaşırmak lazım; zira, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi artık bir “sisteme” dönüşmüş durumda. Tıpkı Rusya’da Putin örneğinde olduğu gibi, tek bir kişi, güçlü bir liderden değil, onun şahsında somutlaşan bir “sistemden” bahsediyoruz. Rusya’daki “Kremlin Sistemi” ise, Türkiye’deki de “AK Saray Sistemi”.

 

Rusya’daki gibi Türkiye’de de, en tepeden tüm ülkedeki tabana yayılan “Güçlü lidere odaklı” bir ideolojik kenetlenme sözkonusu. Ve bununla beraber, “destekleyenin kazandığı” yatay bir örgütlenme de var.

 

Ancak, Rusya’dan farklı olarak Türkiye’de “tam teşekküllü popülist sisteme” dönüşmüş bir siyasi düzen ile karşı karşıyayız. Putin, “Rusya devletine” dönüşebildi. Erdoğan ise, toplumun kendisine karşı olan yarısı nedeniyle, “devletin sembolüne” dönüşemiyor; Türkiye’de popülizmin hâkimiyeti de bundan kaynaklanıyor.

 

Popülist sistem, “stand-up” performansları gibi politik konuşmaların yapılması ve her şey “sözler”, “atışmalara”; konuşmalarla yaratılan “kutuplaşmaya” dayalı.

 

Popülizmin odağında, “lider” var. Sahneye çıkıp yaptığı konuşmalarla, kalabalıkları, seçmenleri kendinden geçiriyor. Lideri, ya seviyor ya da ondan nefret ediyorsunuz. Sadece sistemin odak noktasında olan liderin değil, siyasette var olan, var olabilen popüler liderlerin kitleleri de, birbirlerine “bizden veya onlardan” gözüyle bakıyor.

 

Popülist sistem, zaten “bizler ve onlar” anlayışı ile yaşıyor. “İyi bizim taraf”, “kötü onlara karşı”.

 

2014-15’teki iki seçim de, popülist sisteme dönüşümün yaşanma süreçleri olduğundan, normalde olmaları gereken “ruh hâlinde” geçmedi. Yerel seçimlerde gündem “Erdoğan” idi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de.

 

Özellikle, Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri, “halkın lideri, cumhurbaşkanı seçiliyor” algısıyla, son birkaç yıldır rezidans (veya Saray) inşası gibi yükseldikçe yükselen bu popülist sisteme dönüşümün tamamlandığı asıl dönüm noktasıydı.

 

Şimdi gene, ana gündem maddesinin, “Erdoğan” olduğu bir seçime yaklaşıyoruz.

 

Erdoğan karşıtlığı veya desteğinin gündemini belirlediği seçimler de, hep bir referandum havasında geçiyor; sonuçları da, Erdoğan’ı sevenler ve sevmeyenler arası bir oylamanın “gerçekliğini” yansıtıyor.

 

Yaklaşık yüzde 45’lik bir kitle, “liderini” koruma altına almış gözüküyor. Erdoğan’ı benimsemeyenler ise, bir sürü farklı partiye bölünmüş durumda.

 

Bu tablo sürer ve seçimlerden statükonun tescili çıkarsa, bu ülkede zaten can çekişen siyaset, komaya girecek gibi gözüküyor. Sadece Erdoğan’a değil, birbirlerine de seçim boyunca ağzına geleni söylemiş politikacıların oluşturduğu bir Meclis’ten ne bekleyebiliriz çatışma dışında?

 

Demokratik bir minimumda buluşan kitleler olmadıkça da, Rusya’nın popülist hâli düzen sürer gider.

 

[email protected]

 

*

Not:

Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz:

http://arsiv.taraf.com.tr

Etiketler:

Hakkında Sezin Öney

Sezin Öney