Pazar , 31 Mayıs 2015
Anasayfa » Yazarlar » Şehrin fısıltısı
Şehrin fısıltısı

Şehrin fısıltısı

Bizler, yani yokluk ve hiçlik kuşağına mensup olanlar için yılın o dönemi geldi. İki koca yıl geçmiş aradan. Oysaki küçük, zavallı hayatlarımızda ait olabildiğimiz tek toplumsal olay daha dün olmuş gibi.

Tıpkı daha dünmüş gibi hatırlıyorum ne yapacağını bilmez bir şekilde sokağa çıkıp, gaz bombasıyla ilk tanışmamı. Hiçbir gaz bulutu ya da göz akması bastıramıyormuş, devletten korkarak yaşaması öğretilmiş çocukların içinden çıkan o devasa öfkeyi.

Daha dünmüş gibi hatırlıyorum gazdan yamulmuş bir şekilde eve gelip minör sinir krizleri geçirerek hüngür hüngür ağlamamı. Evde oturduğum zaman sanki benim için çok önemli bir şey yok olacakmış hissini. Arkadaşlarımı öldürecekler korkusunu. Evde duramayıp, dört duvarın üstüme gelip kendimi tekrar sokaklara attığımı.

Daha dünmüş gibi hatırlıyorum kırmızılı elbiseli bir kadının saçlarının gaz bombasıyla havaya savrulduğu fotoğrafı. Lobna’nın kanlar içinde Taksim Meydanı’nda yere yığıldığında gözlerindeki korku dolu bakışı. Sabaha karşı parkta nöbet tutmaya çalışan insanların boş birer çuvalmışçasına tekmelendiği, çadırlarının yakıldığı, yaka paça sürüklenerek dövüldüğü görüntüleri.

Daha dünmüş gibi taze hâlâ “Bitti artık, kazandılar” diye düşünüp umutsuzluğun dibine vurduğumda köprüyü yürüyerek geçenlerin ayak seslerini duymam.

Şehrin normal lügatinde ki “Yürüsene lan ayı”nın yerini “Affedersiniz ayağına bastım”ın alması, geri zekâlının yerini orantısız zekânın alması daha dün gibi.

Mayısın ve baharın son gününde ateş altında kalmış parka girmem, heyecandan titreyerek yürümeye başlamam, “delirdim herhalde bu bir şaka olmalı” demem daha dün gibi…

İki sene önce yazın ilk gününü ben ve benim gibi binlerce insanla birlikte Gezi Parkı’nda sabahlayarak geçirmem daha dün gibi.

Demek böyle oluyormuş. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin hepsini tıpkı dün gibi hatırlıyormuşsun. Sanki bir nefes uzağında yaşanmış gibiymiş her şey. Demek dedeler torunlarına bir zaman yaşadıkları ve hayatlarını kökten değiştiren bir anıyı anlatırken hissettikleri şey böyle bir şeymiş. Ve hepsi bunu kaç yaşlarına gelirlerse gelsinler tıpkı dün gibi hatırlıyormuş.

Aradan geçen o kadar zamana rağmen her yeni gün, Gezi dönemini düşündükçe bir kere daha anlıyorum aslında ne kadar büyük ve güzel bir şey yaptığımızı. İnsan ayırmadan, azla çokla sınıflandırmadan ortaklığımızın yol açtığı o muazzam dünyayı bir kere daha yaşıyorum.

Bin kere daha dünyaya gelsem bin kere daha aynı şeyi yaparım.

Gezi olayları başarılı oldu mu olmadı mı tartışmasına girmeden, dünyevi hırslardan ve sayısal orantılardan bağımsız bir şekilde o hatıralarım bende saklı duruyor.

Bu zamana kadarki hayatımın en güzel dönemiydi ve hep öyle kalacak.

Ve hâlâ taptaze. Ve hâlâ sımsıcak. Ve hâlâ çok eşsiz.

Unutmak mümkün değil çünkü bu şehir aslında her gün bize bunu fısıldıyor. Çoğu zaman adını nefretle andığımız, yaşayanların ismini İstanbul koyduğu bu kaotik şehir onun için yarattığımız bu mucizevî şeyi bize her gün fısıldıyor. Gezi Parkı’nda hâlâ salınmakta olan ağaçların yaprak sesleriyle fısıldıyor. Bir köşeyi döndüğünüz zaman karşınıza çıkan griye boyalı bir duvarla, polis arabaları sirenler çalarak geçtiğinde, devletin tahammül edilemez sesi hönkürdüğünde fısıldıyor. Kenti bir ucundan diğerine çepeçevre geçen bir rüzgâr ensenizi ürperttiğinde fısıldıyor. Bu şehir onun için neler yaptığımızı, kaçımızın gözlerinden olduğunu, kaçımızın yaralandığını, kaçımızın onun için hayatını verdiğini biliyor.

Şehrin fısıltısına kulaklarınızı kapatmayın. Şehir bunu biliyor. Biz bunu biliyoruz.

Bundan iki yıl önce ama daha dünmüş gibi bir zamanda omuz omuza değdiğimiz ama adını bile bilmediğimiz tüm dostlarımıza bir kere daha selam olsun.

Biliyorum hâlâ oradasınız.

Biliyorum hâlâ çok güzelsiniz.

Ve sizler de benim gibi aşinasınız hâlâ hatıramıza…

Severken aynı ağaçları.

Etiketler:

Hakkında Yiğit Karaahmet

Yiğit Karaahmet