
Suskunlar adasında
Bir adada yaşıyoruz şimdi, gemimiz kayalıklara vurmuş, kurtulabilen birkaçımız kumsalda şaşkın şaşkın geziniyoruz. Adanın içlerine doğru uzanan çalılarla kaplı tepeler başlıyor kumsalın sonunda. Kazazedelerin ağzını bıçak açmıyor. Konuşmaya çalışan birkaçımızın ağzından ne kadar zorlarsak zorlayalım ses çıkmıyor. İşaret diliyle anlaşmaya çalışıyoruz. Nereden tanıdığımı bir türlü çıkaramadığım gençten bir adam bana giderek karanlık bulutlarla kaplanan göğü gösteriyor. Giderek hızını arttıran bir rüzgâr kumları ağzımıza dolduruyor. Çareyi çalılıklarla kaplı kayalık tepelere tırmanmakta buluyoruz. Biraz yukarıya çıkınca koca dalgaların kumsalı yuttuğuna tanık oluyoruz. Kurtulmak için daha yukarılara çalılara aldırmadan tırmanmak zorundayız. Konuşamasak da el ele veriyoruz. Sanki bulutların arasından güneş yüzünü gösterecek gibi, ama öte yandan büyük bir fırtına da koptu kopacak.
Dört yanımızda deniz, önümüzde çalılar, dilimiz tutulmuş, kıyamet koptu kopacak… aslında ne dilsiziz, ne de önümüzdeki çalılar o kadar sık. Özgürlüğü arzulayanlar o kadar fazla ki her gün emrine amade televizyonlardan bas bas nefret kusan biliyor, konuşmayı yeniden öğrenirse kazazedeler işler değişecek. O nedenle esip gürlüyor. Önümüzdeki iki buçuk aylık dönemde konuşmayı yeniden öğrenirsek bu seçimlerde çok şey olumlu yönde değişecek. Yasakçı yasalar, sokaktaki şiddet umudun diline ket vurmayacak. Hatta tepelere doğru tırmandıkça fark edeceğiz daha bizim gibi bir sürü ada var, bazılarından kahkaha ve müzik sesleri geliyor. O zaman hissediyoruz işte bizde de olabilir diye.
Bahar yüzünü gösterdi gösterecek, uzun bir kış bitiyor. Dilimizde çözülecek sanki. Suskunlar adası sesini yükseltmeye hazır.
@UlasDogaEralp
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: