Bizler konuşmayı seven insanlarız. Hangi alanda eğitim gördüğümüz, uzmanlaştığımız vs. hiç önemli değil. Bir konuda fikir beyan etmemiz istediğinde bazen mevzu öyle uzar ve farklı konulara kayar ki konuşma bittiğinde oraya nasıl geldiğimizi bilemeyiz. Anonim insanlar için önemsiz olan bu huy, popülerseniz ipin ucunun kaçmasıyla birlikte birçok polemiği de beraberinde getirir. Bu durum bizim ülkemizde isimler farklılaşsa da sıklıkla gerçekleşir ve gündemi uzun süre meşgul eder.
Hafta boyunca yaptığı açıklamalar nedeniyle twitter gündeminden düşmeyen Tuğçe Kazaz, bu durumun güncel bir örneğini oluşturuyor. Son yıllarda Tuğçe Kazaz dendiğinde akla, otomatik olarak dinî inancı hakkında verdiği kararlar geliyor. Bu kişinin kendisi dışında kimseyi ilgilendirmeyen konu, bugünlerde tekrar açıldı. Kazaz’ın kişisel kararlarını alış süreçlerinden başlayan konuşmaları ve ona twitter üzerinden ya da demeçlerle verilen cevaplar, bir sonrakini doğurdu ve mevzu günümüz siyasetine geldi bir anda. Şimdilerde Kazaz’ı “keşfettiği” şeyler eşliğinde güncel siyasi konularla ilgili görüşlerini beyan ederken görmekteyiz. Nereden nereye!
Popüler insanların özellikle siyaset ve ülke gündemine dair demeçlerine, kitleleri etkileme potansiyeli nedeniyle siyasi partilerce bazen başvurulur. ABD bunun kurumsallaşmış bir örneğidir. Seçim zamanı, ünlüleri bir parti adına açıklama yaparken ya da para toplarken görmeniz olağandır. “Zor Ölüm” film serisinden tanıdığımız Bruce Willis, bu konuda oldukça aktif. Kendisi Cumhuriyetçi. Yaşı yetse Irak’a gidip savaşacağını beyan etmişliği vardır. Son dönemdeki vergi ve silah sınırlamasına yönelik alınmak istenen kararlara karşı da muhalefetini de açıkça ifade ediyor.
Bizde ise ünlüler olabildiğince apolitik davranırlar. Soruları geçiştirirler. Ama içlerinden biri konuşmaya karar verdiğinde otomatik olarak bir tarafa yerleşir ya da yerleştirilir. Sanki onca zaman söylemek istediklerini içinde tutmuş gibi birden tarih, kültür, din, siyaset karışımı bir şeyler ortaya koymaya çalışır. Medyanın ilgisiyle gündemi meşgul eden bu açıklamalar, bir süre sonra söner gider. Çünkü bizler sosyal medya üzerinden bu tür konularla ilgili polemik yapmayı sevsek de aslında ünlülerin bu konulara girmelerini istemeyiz. Sözkonusu siyaset olunca esneklik göster(e)mediğimizden “bizim” tarafımızda değilse onu bir kalemde siler geçeriz.
Magazin tarihimizde bunun örneklerini görebilirsiniz. Hele de o anki siyasi atmosferle ve ünlünün yorumu denk düşerse –sonucunun kötü bittiği– büyük fırtınaların koptuğuna şahit olmuşuzdur. Şimdilerde temsilî karakter Kazaz olsa da yakın bir zaman içinde bayrağı bir başkasına devredeceği kesin. Geriye, yeri geldikçe hatırlatılacak polemiklerle dolu sosyal medya mesajları ve demeçler kalacak. Milletvekili olan ünlülerin bile bu süre içerisinde Meclis’te söylemleriyle ya da projeleriyle herhangi bir varlık göster(e)mediği dikkate alındığında ülkemizdeki ünlüler ve siyaset ikilisinden ortaya çıkan tek sonucun polemik olduğu daha net anlaşılacaktır.
***
Sinemada sonu gelmeyen reklamlar
Sinema salonlarında film başlamadan verilen 15-20 dakikalık reklamları hepimiz biliriz. Ama dün yeni bir rekorun kırılmasına bizzat şahit oldum. Cinemaximum Sinemalarında Russell Crowe’un “Son Umut” adlı filmini izlemeye başlamak için 40 dakikadan fazla reklam izlemek zorunda kaldık. Tabii alkışlarla protestolar ve yüksek sesle itirazların dile getirilişleri de peşisıra geldi. Görevlilerin savunmasıysa reklamın paket hâlinde filmle birlikte geldiği ve onların müdahil olamadığıydı. Sinema salonlarında 10 dakikalık reklamlardan 40 dakikayı aşan reklam sürelerine gelinen noktada artık birilerinin sorumluluğu üstlenip bu insanın zamanını çalan can sıkıcı ve sinir bozucu duruma bir son vermesi gerekiyor.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: