Acı ama gerçek.
11 Eylül saldırılarından sonra Amerikan hava operasyonlarının ilk hedefi olan Afganistan 14 sene sonra tam bir haşhaş tarlası hâline geldi. Herkes tam unutmuşken nereden çıktı Afganistan diyeceksiniz. Yıllardır Afganistan’da görev yapan gazeteci arkadaşlarım ve Washington’da sohbet ettiğim Afgan yetkililerden duyduklarım zaten dudaklarımı uçuklatmaya yetiyordu.
Geçenlerde ısrarla her sayısını aldığım ama okumaya eskisi kadar fırsat bulamadığım Rolling Stone dergisinde Matthieu Aikins imzalı bir makaleye rastladım. Uykularım kaçtı! Gelen gideni aratır misali. Taliban kalsaydı daha mı iyi olurdu acaba dedim kendi kendime, çünkü Taliban 2000 yılında uyuşturucuyu yasaklamıştı. Sonra hemen ‘tövbe tövbe’ dedim.
Durum o ki Afganistan’daki kanlı savaştan tek kârlı çıkan uyuşturucu patronları oldu. Memleket son 14 yılda dünyadaki haşhaşın yüzde 90’ını üretir hâle geldi. Yani 2000 yılı öncesine kıyasla yüzde 50 daha fazla. Burma’yı da geçti.
Birleşmiş Milletler tahminlerine göre Afganistan’ın genel ekonomisinin yüzde 15’i uyuşturucu ticaretinden oluşuyor! Afgan halkının yüzde 10’u madde bağımlısı. Dünya ortalamasının iki katı.
Hadi diyelim ülkede yolsuzluk ve rüşvet siyasi kültürün bir parçası. Hamid Karzai ve ailesinin yolsuzlukla içli dışlı olduğunu Amerikan Dışişleri’nde memur olarak görev yapmış Karzai ailesi üyelerinden bizzat biliyorum. Yani Afgan yöneticilerin uyuşturucu patronlarıyla işbirliği yapıp kaçak ticarete, üretime izin verdiğini anladık diyelim.
Peki, yıllardır Afganistan’da görev yapan, ülkeyi sözde kollayıp gözeten NATO güçlerine ne demeli?
Nasıl oldu da binlerce uluslararası gözlemci, asker arasında memleket sadece 2014 yılında 6400 ton haşhaş üretebildi?
Denize düşen yılana sarılır usulü, Batı’nın her seferinde bir düşmandan kurtulmak için daha da beter düşmana sarılması, sonuç itibariyle yeni düşmanlar yaratması taktiği canımı sıkıyor. Afganistan, Irak, Suriye, sonuç hep aynı.
Afganistan Batılı ‘kâfirlere’ sattığı haşhaş ile refah seviyesi yüksek bir memleket olsa bari. Aikins makalesinde basit bir hesap yapmış. Afganistan’daki gariban çiftçiden Amsterdam’da bir gram eroin satın almak için sefil olan bağımlıya kadar geçen süreç içinde parayı vuran vuruyor. Sonuçta kaybeden gariban çiftçi ile sefil bağımlı oluyor.
Mesela çiftçi beş kilo haşhaştan 600 dolar para kazanıyor. Ancak beş kilo haşhaştan üretilen yarım kilo eroin pazarda 150 bin dolara satılıyor! Üretici ile tüketici arasındaki 149 bin 400 dolar kimbilir kimin cebine giriyor.
Ortada bir gerçek var. Afganistan haşhaş üretimine elverişli bir ülke. Doğanın bu gerçeğini inkâr etmek ya da engellemeye çalışmak tabii ki doğru değil. Ama haşhaş sadece eroin ya da diğer bağımlılık yapan maddelerde kullanılan bir bitki değil. Aslında doğanın insanlığa bağışladığı mucizevî bir madde.
Bugün kullandığımız her türlü reçeteli ya da reçetesiz ilacın içinde haşhaştan elde edilen morfin ya da benzeri diğer kimyasallar var.
Afganistan’daki haşhaş üretimini yasallaştırmak ve ilaç firmalarını Afganistan’a yatırım yapmaya teşvik etmek çok mu ütopik bir yaklaşım olur? Afganistan kalkınır, halkı zenginliğe ve refaha kavuşur, ilaç fiyatları düşer…
Türkiye Doğu’daki çiftçilerden Batı’daki laboratuarlara giden haşhaşın hem yasal hem de yasal olmayan ticaretinin ana yolu üzerinde. Yasal olarak çalışan ilaç laboratuarlarının ana mekânı da Amerika. Hem Türkiye hem de Amerika’ya Afganistan’daki uyuşturucu sorununa çözüm getirmekte büyük görev düşüyor.
‘Yok devletlerin, hükümetlerin gücü uyuşturucu patronlarıyla mücadeleye yetmez’ diyenlere de bir çift sözüm var. Yıllardır aynı argüman, gizli güçler, derin devletler falan filan. İnsanlık Ay’a adam gönderebiliyor da, da eli silahlı mafyaya mı dur diyemiyor? O zaman hepimiz dükkânları kapatalım, Ay’a taşınalım. Ne de olsa ona gücümüz yetiyor.
*
Not:
Geçmiş yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: