Pazartesi , 1 Haziran 2015
Anasayfa » Yazarlar » Yanlış teşhis
Yanlış teşhis

Yanlış teşhis

 

 

Şampiyonluk yarışının kızıştığı son haftalarda oyuncuların üzerindeki baskı artmaya başladı. Takımlar rakiplerinden önce veya sonra oynasın, puan farkını kapatmaya veya açmaya oynasın, oyuncuların üzerlerinde ciddi bir baskı olur. Bu baskının adı “aşırı stres”tir ve skor kısırlığı olarak geri döner. Baskıyı kaldıramama aceleci davranma, hızlı ve organize olmayan ataklar, yanlış pas seçimleri gibi, oyuncunun stres altında iken verdiği yanlış kararlar ile olması gereken kararların etkisiz uygulanışı sonucu ortaya çıkar. Galatasaray ve Fenerbahçe maçları tek farklı skorla kazanıyor veya berabere kalıyor. Rakibe bol pozisyon verseler de sahada mücadele ediyorlar. Fenerbahçe’nin Mersin İdman Yurdu maçında neredeyse ikinci yarının tamamını 10 kişiye karşı oynayıp, 90+3’te gol atmasına ve hattâ kazanmasına rağmen son iki maçında fark da yiyebilme ihtimaline baskıyı kaldıramama (stres) denir.

Yazıyı tamamladığımda Beşiktaş Torku Konyaspor ile henüz oynamamıştı. Ama tahmin ediyorum az sonra yazacağım çerçevede oynamıştır. Beşiktaş’ın art arda puan kaybetmesine “baskıyı kaldıramadılar” teşhisi konuldu. Fenerbahçe puan kaybetmişken ve önüne geçmek için Akhisar Belediye’yi yenip, Galatasaray derbisinde işi bitirme ihtimali stres yapabilir. Aşırı stresli oyuncuda gerginlik olur ve sahaya istediği performansı koyamaz. Ancak Beşiktaş’ın üst üste aldığı iki beraberlikte sahada oyuncu gerginliği gözükmüyordu. Aksine rehavet sarmıştı bütün takımı. Yani “yanlış teşhis” konulmuş durumda.

Bu durumun adı “baskıyı kaldıramama” değil, “motivasyonsuzluktur”. Beşiktaş orta seviye takımlara karşı ciddi bir motivasyonsuzluk yaşıyor. Liverpool ve Trabzonspor maçlarındaki güzel oyunun, hemen ardından gelen Brugge, Gaziantep ve Akhisar Belediye maçlarındaki vasat mücadele sorunun baskı değil, motivasyon olduğunu ortaya koyuyor.

Zor maçlarda takımların motivasyonu daha kolay olur. Beşiktaş gibi göçebe bir hayat yaşayan takımın bütün bu olumsuzluklara rağmen iyi bir takım olduklarını ispat edebilmesinin en iyi yeri derbi maçlar olduğundan, takım kolay havaya giriyor. Ancak, kendisinden kalite olarak düşük takımlarda gerekli mental seviyeye çıkamadıkları için, sahada yürüyorlar.

Bilic’in bugüne kadar en beğendiğim özelliği (Fenerbahçe maçındaki gerginlik yazının konusunda ayrı olmak kaydıyla) sakinleştirici ve yatıştırıcı özelliğiydi. Bu özelliği sayesinde Hırvatistan Milli Takımı’nı psikolojik olarak yıktığımız 2008 Avrupa Şampiyonası çeyrek final maçından sonraki ilk karşılaşmamız olan 2012 elemelerindeki play-off mücadelesinde, ülkesinde savaş tamtamları çaldığı anda, durumu çabuk kavrayıp agresif sorulara ilk başlarda verilen cevapları yumuşatarak oyuncularını strese sokmamış ve deplasmandaki ilk maçı 3-0 kazanarak kupaya katılmıştı.

Gelinen noktada bu özelliğin dezavantajlarını görüyoruz. Takımını motive etmekte zorlanıyor. Lucescu gibi sakin bir karakter kolay kolay teknik hata yapmadığı için, başarı çıtasını üst düzeye çıkarabiliyor. Teknik seçimlerinizde hata yapmazsanız oyuncunun güvenini kazanır ve daha kolay motive edersiniz. Motivasyonu sadece takıma nutuk atmak olarak anlarsak yanılırız. Güven duyulan bir antrenörün oyuncu değişiklikleri bile takımı motive eder. Bilic ile Lucescu tamamen aynı karakter grubuna yerleştirmemiz doğru olmasa da, yine de sakin bir karakteri olan Bilic’in teknik olarak eleştiri konusu olan oyuncu seçimleri zaten motivasyon sorunu yaşayan takımı iyice zorluyor. Bilic’in takımını neden motive edemediği ise başka bir yazının konusu.

[email protected]

 

Etiketler:

Hakkında Numan Türer

Numan Türer